Titanic (1997), Scarface (1983), Goodfellas (1990), Schindler's List (1993) gibi gerçek hayattan, sinemaya uyarlanan bir çok film vardır. Into The Wild (2007) ' de yanlız onlardan birtanesi, bana göre bu alanda en özel filmlerden birtanesi.
Christopher McCandless 1990 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra 24 Bin Dolar parasını bir hayır kurumuna bağışlayıp, ailesine ve arkadaşlarına haber vermeden, otostop ile Amerikayı dolaşmaya başlayan, hatta kano ile Meksikaya kaçak giriş çıkış yapan ve uzun süredir hayalini kurduğu "Alaska" ' ya gidip vahşi hayat koşullarından yaşamaya çalışan ve bu esnada hayatını kaybeden bir gezgin. Yönetmen Sean Penn Milk(2008), 21 Grams (2003), The Game (1997) gibi yapımlarda oyunculuk yaparken Into The Wild filminde yönetmenlik koltuğunda oturuyor.
Christopher McCandless kapitalizmin oluşturduğu "Kapilalist Dünya" ' yı hiçbirzaman benimsemedi, taviz vermedi. McCandless para ile kolayca elde edilen şeylerin gerçek güzelliklerin, zevklerinin önemini kaybettiğini ve anlamsızlaştırdığını düşünüyordu. McCandless hiçbirzaman anlaşamadığı ailesinin beklentileri doğrultusunda üniversiteden mezun olur olmaz, ailesini birdaha aramaksınız sırra kadem basmıştır. McCandless hayallerinin peşinden koştu.
McCandless ne ailesine, arkadaşlarına haber vermeden yolculuğunu otostop yaparak, hatta bu yolculuklarda tanıştığı insanlara ismini Alexander Supertramp olarak tanıtmıştır. McCandless yolculuğunu yanına aldığı kitaplardaki bilgileri adeta bir "yol gösterici" olarak kullanır. Vahşi yaşamda avlanmayı, nasıl hayatta kalınabileceği, zor durumlarda yapılabilecek ve benzeri şeyleri yanındaki kitaplardan okuyarak bu alanda kendisinine yararlı olabilecek herşeyi yani tecrübeyi öğrenir. McCandless ' ı tarihe altın harflerle kazınmasına sadece ailesine gider yapıp, bütün parasını hayır kurumlarına bağışlayıp, kapitalist dünyaya adeta "meydan" okumasıyla kazanmadığını bu filmi izleyerek anlamak pek zorda değil doğrusu, Çünkü McCandless hayatı boyunca ailesinden görmediği yakınlığı, sevgiyi bu yolculuğu sırasında tanıştığı insanlardan görmüştür. McCandless ' ı yolculuğu sırasında can-ciğer dostları olduğu gibi onu evladı gibi seven insanlarda çıkmıştır. Hayata karşı bu duruşuda bu gezginliği kadar onu tarihe bu denli silinemeyecek şekilde kazımıştır.
Birçok kişi bu filmi izleyip McCandless ' ın bu yaşam öyküsüne tanıklık ettikten sonra " Aynı beni anlatmış be abi " dediğini biliyorum. Bazılarıda " o kadar para heba edilirmi manyakmısın be birader " diyeceğini bildiğim gibi. Aslında McCandless ' ın dünyaya bu yaklaşımı pekde uzak olmadığımız bir durum. Çünkü ; teknoloji geliştiği gibi yaşam koşulları, standartlarıda değişiyor elbette McCandless ' ında bu "sisteme" karşı çıkmasından başka birşey değildir aslında.
Nasıl bir hayat yaşıyor olsak bile birçok insanın içerisinde McCandless ' ın hayallerini süsleyen bir doğayı kendisindede bulduğuna eminim. McCandless genç yaşta dünyadan ayrılmış olabilir ama bu kısa hayatı boyunca içine sığdırdığı yaşam sevgisi belkide çoğu insana nasip olmayacak. Kısacası McCandless bulunduğumuz hayata karşı geldi ve ona çok büyük bir çalım attı.
Christopher McCandless (12 Şubat 1968 – 18 Ağustos 1992)
0 yorum:
Yorum Gönder